Selam. Kim miyim? Ne miyim? Mühim mi? Şimdiki zamanın bu
mekanından biyolojik gerçeklikte biriyim sadece. Belki Elektra’yım, belki de
Kassandra. Aslında en çok da Morpheusum ben. Zamanın med-cezirinden apayrı bir
masal kulesinin sular altında kalmış batığından geldim belki de. Ya da bir
kolajın sorunsal parçalarından… Bir örümcek gördüm gelirken. Taze ağlarını
örüyordu zamanın unutulmuş bir köşesinde. Ve ben yürüyordum ışık hızıyla
yeniden dizayn edilmiş bir yolda. Ölü kitaplar, ölü evler, ölü sokak lambaları,
ölü kuşlar serpiştirilmişti etrafa. Elimdeki aryballosta sakladığım –dumanlı
serseri- iksiri çıkartıp döktüm üzerlerine. İksirin formülü mü? Biraz hüzün
(olmazsa olmazım), bazı düşler, gece yarısı, birkaç defne yaprağı, bir kuyruklu
yıldız, eski bir hanın gölgesinde açmış mor salkım çiçekleri, arnavut
kaldırımlı sokaktan yürüttüğüm tabela (sokağın adını veremem), iskele, tahta
köprü,elma ağaçları, birkaç küçük cam şişe, ihanet, iki nazar boncuğu, kıyıdaki
sandalda bulduğum mantar tıpa, pastel boya kutusu, çocukluğumun kumaş bayram
mendili,ıslak toprak kokusu, C6H5(NH2)CH3 ve beyaz begonvil… İşte tüm bu
malzemeyi gönül kararı karıştırıp döküyorsun ölü nesnelerin üzerine. Canlanıveriyorlar
bir anda. İşin sırrını merak ediyorsan, onu da yüreğinde çözeceksin. Devam ediyorum
yoluma. Yürüdükçe değişiyor üstüm başım. Saçımın rengi, tenimin kokusu, giysilerim…
Bir kızılderili geçip gidiyor yanımdan. Ardından bir eskimo. Yolu şaşırdım
galiba. Burası – yok zaman- olmalı. Zaten varabileceğim –son nokta- adında bir
yer yok ki. “Geldin, artık bitti” diyen çok yanılır. Yaşamımla çelişmektir bu. Aniden
ayaklarım yerden kesiliyor. Uçurumların, çatıların, içi renkli sularla dolu dev
akvaryumların, sevdaların, insanların üzerinden geçiyorum. Gül suyuyla karışık fesleğen kokuyor soluduğum
hava. Uzaklara yenik bedenler, ruhlarını besliyor burada. Kaygısız bir
curcunanın tam ortasındayım. Dilenciler, sağa sola atılmış sahipsiz sevi
parçacıklarını toplamakta.
Şimdi, uyan artık bu düşten diyorsun. İyi de, bu bir düş
değil ki ya da varsayım. Asıl gerçeklik burada. Esas zannettiğimiz dünya, pes
edip intihar edecek nice gün batımı sonra. İnsan eliyle yoğrulmuş, yapay bir
küre artık o. Üzerime gelen beton yığınları, otomobil kornaları, trafik
ışıkları, bankalar, yangın söndürücüler, fabrika bacaları, robotlaşmış insanlar…
Aslında benimle herkes, farkında değiller ve sadece rüyalarında tadabiliyorlar
bu büyüyü. Onlar ay çöreğine dokunabiliyor , bense ay tozlarında dans ediyorum.
Deniz yıldızı kurutup saklıyorlar unutmak için bir kenarda, ben yıldızlarla
ışıyorum, uçuşuyorum. Hiçbir şey acıtmıyor. Burada HER ŞEY
YOLUNDA!...................................
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder