Ufağım,
Ahşap evler, tozlu yollar
zamanı;
Ağır kapıların tahta sürgüleri
tıkırdar,
Avlulardaki ayak sesleri
sokaklara dökülür,
Kavaklar yapraklarını döker hiç
durmadan,
Gazel toplamaya giden kadınların
ekmek telaşı sarar ortalığı…
Fırının ocağından yükselen dumanlar
ekmeklerin kokusuna karışır.
Çamaşır yıkamak için yakılan
kazanlar,
Çocuksu yaramazlıklara ayrılan
anlar…
Yokuşa oyulur yollar, oyuncak
arabalar için
Savcının oğlu çıkmış mı sokağa?
Bankacının oğlu da gelse şu yeni
kamyonuyla.
Tüm hüner bende nasılsa.
Yaparım rampaları, anlatırım
oyunun kurallarını.
Sıkılırsak öte mahalleye gideriz
belki,
Kararsa da orada hava,
Bizim mahalleye daha geç gelir
nasılsa akşam.
Kendimi böylece avutur, devam
ederim yaramazlıklara.
Yine de babamdan evvel gitmeli
eve.
Ablaların gazabı sarar ortalığı,
Beklerim babamı kapıda.
Ama gelmez.
Ağlarım, gelmez, durur durur
yeniden ağlarım.
Ağlarım, sesim bile yorulur
ağlamaktan,
Nihayet görünür babam sokağın
başında,
Hah! Şimdi esas ağlamanın zamanı
Gölgelensin haylazlıklarım,
Bitsin bu gün de böyle,
“ Yeni bir gün başlasın.”
diye..
(For the childhood of M.S)