5.02.2020

Yolculuklar, derine...

Derinliğe doğru yol almanın ancak tek başına yapılabilecek bir yolculuk olduğunu anlamam zaman aldı. Çünkü hepimiz tamamen farklıydık. Her birimizi özel yapan şeyler; o küçük değerli yapı taşları, kendi aralarında bile çelişkilerle doluydu. Zihnimizin ve kalbimizin derinliklerinde uyuyan vahşi bir şey vardı ve hiç ummadığımız anlarda onun uyanmasına engel olamıyorduk. Kendi vahşetinden nasıl kurtulabilir insan? Nasıl ehlileştirebilir kendine masum görünen bu ruhani yaratığı? Ve en önemlisi de bu bir zorunluluk mu? Sanırım cevabı net olarak verilemeyecek sorulardan biri bu. Korkularımızın ve kaygılarımızın yarattığı içsel paralel evrenimiz, dışa yansıyan gölgemizin içinde gizlenir. Hepimiz ruhlarımızın birer izdüşümüyüz yeryüzünde. Özümüzün ve yaşantılarımızın bize yapıştırdığı etiketlerle yol almaya devam ediyoruz. Gerçek biz ise, çok daha derinlerde bir yerde. Neyi göstermek ve neleri yansıtmak istiyorsak, o kadarız. Sorun şu ki; yansıtmak istediklerimiz karşımızdaki kişilerin bizimle olan etkileşimine bağlı olmalı. Ve ondan neyi ne kadar almak istediğimize. Onun bizde yarattığı gerçeklik hissine. İşte tam da böyle başlıyor derinliklere yapılan gizemli yolculuklar. Ancak böyle birlikte yapılabilir, böyle gidilebilir o uzak yollara. Kendi derinliklerinde yanan ışığı keşfedebilmek için, bir diğer ışıkla aydınlatmak gerekir karanlık yolları. Diğer ışığı söndürmeden...
Dünyaya getirilmiş gölgelerden ibaret gibi görünsek de hepimiz çok daha büyük bir evrene sahibiz aslında. Bu evren çocukluğumuzda yaratılır. Korkusuzca sevgisini sunabilenler biraz da çocukluğun saf hazzını, sevilme duygusunu tatmış, o zamanlar yaratabildiği hayal dünyasını renklerle doldurabilmiş olanlardır. Ne kadar yaşamış, ne kadar yaş almış olursak olalım itiraf etmekten kaçınmamamız gereken şey budur. Derinliğimiz, çocukluğumuzda saklı. Usulca dağılan sislerin arasından görmeye çalıştığımız anılarımıza ulaşabiliyor muyuz? Bu anılar, bugün kim olduğumuzu tanımlar. Bu anılar bugün, nasıl sevebileceğimizi ve nasıl sevilmek istediğimizi belirler. Ne derseniz deyin bu böyledir. İster sebep sonuç ilişkisi, ister içgüdü, ister karakter meselesi, isterseniz de "canım böyle istiyor var mı ötesi?" deyin. Başkalarının derinliğini irdelemek ya da sorgulamak kolaydır. Kendimize gelince iş değişir. Görmek istediğimiz gibi görürüz yalnızlığımızla olan ilişkimizi. Yalnızlığımız, tarafsızca betimlemek zorunda olduğumuz yalın yanımız. İçimize yönelişin başlangıç noktası. Çoğu zaman bunu yapmaktan kaçındığımız doğru. Kaçmak ve kaçınmak, kendimizle olan mesafeleri arttırmaktan başka bir işe yaramıyor. Hayat çizgimizin üzerinde yer alan tüm iniş ve çıkışlar varoluşumuzun labirentlerinden başka bir şey değil. Ve sadece bir başka gölge üzerimize eğildiğinde kendi aydınlanmamızı, kendi yansımamızı, kendi dibe vuruşumuzu görebiliriz. Yolculuklar hep böyle başlar...Tek başına. Bir diğer gölgenin senin çıkmaz sokaklarında savrulmasıyla... 


İstanbul  - Şubat 2019

















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

My heart wants to beat like the wings of the bird that rise. I hear the sounds of the forest. You exist in the softness of winds, You exist ...