22.06.2015

Her şey Yolunda!

Selam. Kim miyim? Ne miyim? Mühim mi? Şimdiki zamanın bu mekanından biyolojik gerçeklikte biriyim sadece. Belki Elektra’yım, belki de Kassandra. Aslında en çok da Morpheusum ben. Zamanın med-cezirinden apayrı bir masal kulesinin sular altında kalmış batığından geldim belki de. Ya da bir kolajın sorunsal parçalarından… Bir örümcek gördüm gelirken. Taze ağlarını örüyordu zamanın unutulmuş bir köşesinde. Ve ben yürüyordum ışık hızıyla yeniden dizayn edilmiş bir yolda. Ölü kitaplar, ölü evler, ölü sokak lambaları, ölü kuşlar serpiştirilmişti etrafa. Elimdeki aryballosta sakladığım –dumanlı serseri- iksiri çıkartıp döktüm üzerlerine. İksirin formülü mü? Biraz hüzün (olmazsa olmazım), bazı düşler, gece yarısı, birkaç defne yaprağı, bir kuyruklu yıldız, eski bir hanın gölgesinde açmış mor salkım çiçekleri, arnavut kaldırımlı sokaktan yürüttüğüm tabela (sokağın adını veremem), iskele, tahta köprü,elma ağaçları, birkaç küçük cam şişe, ihanet, iki nazar boncuğu, kıyıdaki sandalda bulduğum mantar tıpa, pastel boya kutusu, çocukluğumun kumaş bayram mendili,ıslak toprak kokusu, C6H5(NH2)CH3 ve beyaz begonvil… İşte tüm bu malzemeyi gönül kararı karıştırıp döküyorsun ölü nesnelerin üzerine. Canlanıveriyorlar bir anda. İşin sırrını merak ediyorsan, onu da yüreğinde çözeceksin. Devam ediyorum yoluma. Yürüdükçe değişiyor üstüm başım. Saçımın rengi, tenimin kokusu, giysilerim… Bir kızılderili geçip gidiyor yanımdan. Ardından bir eskimo. Yolu şaşırdım galiba. Burası – yok zaman- olmalı. Zaten varabileceğim –son nokta- adında bir yer yok ki. “Geldin, artık bitti” diyen çok yanılır. Yaşamımla çelişmektir bu. Aniden ayaklarım yerden kesiliyor. Uçurumların, çatıların, içi renkli sularla dolu dev akvaryumların, sevdaların, insanların üzerinden geçiyorum. Gül  suyuyla karışık fesleğen kokuyor soluduğum hava. Uzaklara yenik bedenler, ruhlarını besliyor burada. Kaygısız bir curcunanın tam ortasındayım. Dilenciler, sağa sola atılmış sahipsiz sevi parçacıklarını toplamakta.


Şimdi, uyan artık bu düşten diyorsun. İyi de, bu bir düş değil ki ya da varsayım. Asıl gerçeklik burada. Esas zannettiğimiz dünya, pes edip intihar edecek nice gün batımı sonra. İnsan eliyle yoğrulmuş, yapay bir küre artık o. Üzerime gelen beton yığınları, otomobil kornaları, trafik ışıkları, bankalar, yangın söndürücüler, fabrika bacaları, robotlaşmış insanlar… Aslında benimle herkes, farkında değiller ve sadece rüyalarında tadabiliyorlar bu büyüyü. Onlar ay çöreğine dokunabiliyor , bense ay tozlarında dans ediyorum. Deniz yıldızı kurutup saklıyorlar unutmak için bir kenarda, ben yıldızlarla ışıyorum, uçuşuyorum. Hiçbir şey acıtmıyor. Burada HER ŞEY YOLUNDA!................................... 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İLK ARABAM

Gelir gelmez Sorardım en masum halimle... İşten yorgun argın dönen babama, Bir araba çizer miydi bana? Sevecenliğiyle şöyle bir baka...