25.07.2014

Hayatı Kucaklamak

Yıldızlarla bezenmiş gökyüzünün altında, gitarın coşkulu sesi ve taze demlenmiş çay ile ılık bir yaz akşamına yelken açtık... Gecenin ışıltılı karanlığında ayın yansımalarıyla gölgelenmiş denizi seyrederken düşünüyorum da, ne geçmiş ne gelecek var...sadece "şu andan" ibaretiz. Sırtüstü uzanıp evrenin gizemli derinliğine dalarken zaman kavramını düşünüyorum...

Geçmişe dokunabilmek için bazen çok eski bir fotoğraf yeterli olabiliyor. Bazen de uzaklardan imdadına yetişircesine arayan dost bir ses. Farklı yaşamlara ya da geleceğe dokunabilmek için "uzayda" yeni hayatlar aramaya gerek yok. Günlük yaşantının rutin girdabından sadece biraz uzakta, "kendi dünyamızda" da hayat var.

Pencereyi aralayıp derin bir nefes almakla işe başlar, sıkıntıları aralayıp yaşama katılmakla devam ederiz şu andaki yolumuza. Geçip giden her bir gün, hayal olur ardımızda yavaş yavaş anılara karışarak. Anılarımız içinden en çok özlediğimiz ise çocukluğumuza ait olanlardır daima. İçimizdeki çocuğu kaybetmiyoruz ama bir yerlerde unutuyoruz telaştan.Geriye dönebilme özlemi var ya hep içimizde; ancak anılarımızdaki diğer çocuklarla karşılaştığımızda kendimizi de yeniden buluyoruz. Kısaca şöyle de özetleyebiliriz: içimizdeki çocuk hala bizimle. Biz izin verdiğimiz sürece ortaya çıkıyor, koşup oynuyor, ağlıyor, gülüyor ve asla büyümek istemiyor. Çünkü büyürken aldığımız savaş yaralarımız vardır. Dokununca acıyan, bir türlü kapanmayan...Zamanın ilk vurduğu ve en zayıf noktamızdır çocukluğumuz. Aynı zamanda da en güçlü yanımızdır, korumayı bilirsek elbette. Büyüklerin dünyasında çocuk olmak mı, çocukluk hayallerinde büyük olmak mı diye sorsam sizlere hepinizin vereceği cevap çoğunlukla aynıdır. Çocukken bir an önce büyümeyi istemedik mi hepimiz? Ya şimdi neyi hayal ediyoruz? Sorgusuz sualsiz özgürce yaşayabileceğimiz, sorumluluk almadan mutlak bir güven duygusuyla anne babamıza sığınabileceğimiz çocukluğumuzu aramaktayız.


Tüm gerçek olanca saflığıyla hayatımızın en temiz sayfasında saklı, yani çocukluğumuzda. Herkesin ölüm sebebi bilinir de doğum sebebi bilinmez...Kişi, varoluş amacını zamanla kendisi çözer. Genellikle cevap bulunduğunda iş işten geçmiş, koskoca bir hayat ıskalanmış olur. Yanından geçip giden fırsatları, insanları, doğruları yakalayamadan geçmiş bir ömür...Her ne yaşarsak yaşayalım, içimizdeki çocuk bizi yalnız ya da yarı yolda bırakmaz. Eğer biz onu bir yerlerde bırakmazsak... Yazının başında bahsettiğim " şu an " ve " kendi dünyamızdaki hayat " tam da bu noktada ortaya çıkıyor. Bırakın içinizdeki çocuk serbest kalsın. Size şu anın en güzel yanlarını yaşatsın. Geçmişe ve geleceğe çok fazla takılmanın anlamı yok. Büyüdük yeteri kadar, bazı yanlarımız hep çocuk kalsın. Dünyayı ve evreni biraz da bu gözle kucaklayalım.


Sevgiler...


24.07.14 - Didim





19.07.2014

Anlamsız

Aldığı her nefesin kendisine değil de size hayat verdiği ama bunu o yaşıyorken asla anlayamadığınız ya da anlayıp da önemsemediğiniz kişiler vardır. Eğer bu nefes alış verişi karşılıklı ise çok şanslısınız demektir. O sizin için ne ifade ediyorsa, siz de onun için aynı şeyi ifade edersiniz. Yaşamınız boyunca sadece bir kez rastlarsınız ona. Hayatın getirdiği tüm sıkıntıların acısını ondan çıkartırsınız, o ise sizi kendince sevmeye devam eder.
Yokluğunda, ne işiniz olduğunu anlayamadığınız bir dünyada yaşamaya devam edersiniz. Birlikte gittiğiniz her yer acı verir. İnsanlardan kaçarsınız bir süre. Sonrasında ise yalnız kalmaktan korkarsınız. Onunlayken pek çok şey ifade eden tatil günleri, artık tüm anlamını yitirmiştir. Anlayabildiğiniz tek şey, onun hala hayatınızın ta kendisi olduğudur. Gerçek sevgiyi yaşayan her insan şunu çok iyi bilir; aynaya her baktığında gördüğün baştan ayağa odur. Onun sevgisinin eseridir gözlerinizdeki ışık, teninizde parıldayan güneş...

Hızla tükenen hayallerin ötesine uzanan yalnızlığınla bir başına kaldığında aklından geçenler birkaç cümle olur sadece: " Bir zamanlar aşık oldum, anlamımı buldum... Ruhum sadece ona doğru aktı etrafımdaki diğer her şeye inat. Ben, artık o olmuştum çünkü. Dünya sadece ikimizin etrafında dönüyordu. Sonra birden her şey durdu. Artık yarımdı yarınlar. Ve yarım kalmış bir hayat taşır mıydı beni yarınlara? Yarın, yarım... Elimde kalan sadece bu iki eksik kelime.İlk pes eden kalp, en çok seven kalptir. Biliyorum; yaşamak, gün almaktı ölümden. Yalın ve sessizdi çaresizlik usulca çökerken üzerime...Nefesiyle bana can verirken; bende hayat buldu, bende yok oldu. Geriye kalan; sevgi dolu gözlerle bakan bir yüzün hatırası ve asla unutulmayacak olan anılar..."

Ayrılıkların nedenleri bazen de çareleri vardır. Ayrılmış aşıkların işi daha kolaydır ölümün ayırdıklarından. Çünkü, ölüme açıklama bulamazsın. Sebep - sonuç ilişkisi kuramazsın. Sorgulamaya çalışır, işin içinden çıkamazsın. Sevdiğini kaybettiysen ne yazık ki asla geri getiremezsin.

Hayatta sadece bir adamın ya da bir kadının aşkı sizi yüceltebilir. Tektir... Sonrasında ne yaşarsan yaşa, anlamını bulamazsın.




18.07.14 Akbük

İLK ARABAM

Gelir gelmez Sorardım en masum halimle... İşten yorgun argın dönen babama, Bir araba çizer miydi bana? Sevecenliğiyle şöyle bir baka...