21.01.2014

Hayat sürprizlerle dolu

İnsanın sevdiklerini küçük şeylerle ödüllendirmesi çok hoştur. Kafanda tasarlarken, önce kendi kendini mutlu edersin. Gün içinde yaptığın ufacık nüansla bile; suya atılan küçük bir taşın meydana getirdiği, git gide büyüyen halkalar gibi ben, sen, o, biz, siz, onlar mutlu olurlar... Ben de bugün, yarın öğle saatleri için küçük bir hoşluk yapmayı düşündüm dostlarıma. Hayatımda; "annelik" mertebesine ulaşmış, şefkat ve hassasiyet ne demektir çok iyi bilen dostlarım var. Hepsinin yeri farklıdır bende. Şu an, her gün yanı başımda olan ikisinden bahsetmek istiyorum. Öncelikle, bu yazıda kendilerinden bahsettiğimi anlayacaklar ve yüzlerinde kendileri kadar güzel bir tebessüm oluşacak. Sırf bunu görmek bile dünyalara bedel bence. Yedi yıldır, pazar günleri ve tatiller hariç her günümün yarısı onlarla geçiyor. En zor zamanlarımı, bazen de mutlu anlarımı ilk onlarla paylaştım. Hayata dair umutlarımı, hayal kırıklıklarımı anlattım. Yanlarında çekinmeden ağladım, bağırdım çağırdım, isyan ettim beni eleştireceklerinden korkmadan. Anne olmalarının getirdiği yufka yüreklilikle savaştıkları için hayatta, zaman zaman yara aldıkları oluyor elbette. Onlar üzüldüğü zaman benim de içimden bir şeyler uçup gidiyor. Hayatı paylaştığım, emeği bölüştüğüm dostlarım " hayatımda olduğunuz için her gün şükrediyorum". Dünyayı ve olup bitenleri sorgularken karşılaştığım gerçekliksiniz. Günlerin size mutluluk ve huzur getirmesini isterim sadece...
Bugün, küçük bir çocuğun küçücük bir sürprizle hayatına katılan anlamlardan, renklerden bahsetmiştik. Büyük ya da küçük fark etmez. Herkesin zaman zaman şımartılmaya, düşünülmeye ve ilgiye ihtiyacı vardır. Yarın sizin için benim de küçücük bir sürprizim var. Hazır mısınız gülümsemeye?



25.03.2012  Belkıs Sahili ( E & G )

12.01.2014

Ağlamak için henüz çok erken

Kadın ve erkeğin özü aynı fakat hayata bakışları farklı. Erkek için kadın ne ise, kadın için de erkek o aslında. Çok da farklı değiliz birbirimizden. Önemsenme ihtiyacından doğan çiftini bulma arayışı, genellikle tahammülsüzlük ve bencillikle son buluyor. Aynı yöne bakabildiğin birisini bulabilmek maalesef çok düşük bir olasılık. Bulduysan, sakın incitme. Hayat onu senden alana kadar sıkı sıkı sarıl ve sonsuza dek onu, sadece onu seveceğini haykır. Ellerinden sımsıkı tut ki, hiçbir güç sizi birbirinizden ayıramasın. O hala yanındayken ve seni seviyorken göster sen de ona ne kadar değer verdiğini.Kokusunu içine, sesini kulaklarına hapset yokluğunda sana eşlik edebilmesi için...Başkalarına sinirlenip onu hırpalama yok yere. Tek suçu seni sevmek değil mi? Onunla bir anlamı olan dünya zamanını en iyi şekilde değerlendir doyasıya. Birlikte güldüğünüz, birlikte ağladığınız anlardan ibaret çünkü mutluluk. Bunu sonradan değil, şu anda anlamalısın. Sabırla, yavaş yavaş büyütmelisin sevgini. Bir anda başlayan her şey bir anda bitmeye mahkumdur. Temeli sağlam olan bir ilişki kolay kolay sarsılamaz. Her şeyden önce en iyi dostu olmalısınız birbirinizin. Konuşacak ve danışacak bir şeyleriniz olmalı her zaman. Çekinmeden, gizlemeden açabilmelisin yüreğini tüm sırlarıyla ona. Her konuda aynı fikirde olabilmek asla mümkün değildir. Seni her anlamda desteklemesini bekleme. Önemli olan yaklaşım ve paylaşımdır. Dört dörtlük olmayacak hiçbir şey. Çünkü aşkın yarısı mutluluksa, yarısı da hüzündür. Her şeye rağmen; yanında olması, seni tamamlaması güzeldir. Gün gelip de yarım kaldığında anlarsın...

Henüz erken; sözün bittiği yerde başlar göz yaşları. Tüm sözler tükenmeden, ağlamakla vakit kaybetme sakın. Çünkü zaman, sevgiyle değer kazanır.

                                               

5.01.2014

Medeniyete bir adım

Hep istedik, hiç olmadı. Oysa, hayallerimiz bir adım ötedeydi korkularımızdan. Her şeyi unutup, hayatı en baştan yaşamaya başlamıştık. Çünkü, yeryüzündeki ilk insanlardık biz. İlkelliğimizi sevgiyle körelttik, insanlığımızı aşkla yazdık. Buzdan kulelerin çevrelediği sınırlarla uğraşmadık ki. Dört mevsim yeşeren uçsuz bucaksız çimenliklerde alıp verdik nefeslerimizi. Göz yaşlarımızın biriktiği çukurlar yoktu. Sadece yalın bir hiçlikten çıkıp geliveren bizden ve sevgimizden ibaretti tüm olup biten...Kanla yıkanmamıştı topraklar henüz. Silah dediğin şey basit bir sopaydı, taştı. Otomobil neydi? İnternet? Televizyon? Vahşetse, iki yırtıcı hayvanın birbirine saldırmasıydı sadece. Tanklarla, bombalarla insanların talan edilmesi değildi. Gelişim neydi peki? Modernleşme? Medenileşme? Söz dinledik ve modernleşmedik, medenileş - medik, medenileşemedik. Çok güzel yoz-laştık, en ala şekilde tepkisizleştirildik. İnsanlığın inanılmaz gücü karşısında, tüm insanlıkça yenildik. Zafer sarhoşluğuyla unuttuğumuz gerçekliği artık sadece rüyalarımızda yaşar olduk. Kendi gücümüzün yok ediciliğinden aldık payımıza düşeni. Umursamadığımız, ilgilenmediğimiz her katliam için bıraktık bir parçamızı ruhumuzun en insan yanından. Git gide azalarak, git gide daha fazla acı çekerek uzaklaştık kendimizden. Tüm olup biten bizimle ilgili aslında. Çığ gibi büyüyor içimizde korkularımız.
Bugün, dört bir yanda ağlıyor insanlık. Yüzünün tekrar güleceği günü bekliyor...
O günün gelmesi için, önce bir adım atmak gerekiyor...

2.01.2014

Hayat peşimizde...

Neleri geride bıraktınız yıllardır adımladığınız yaşamınızda? Bu kent, bu liman, fener, çınarlar... Rüzgar kokan bu kent neleri getirdi, neleri götürdü sizden? Hatırlandıkça yüreği yangın yerine çeviren hatıralar, bedenlerimizi hapseden yitirilmişlikler, bir türlü iyileşmeyen yaralar, damarlarımızda fırtınalar kopartan aşklar, eşgali belirlenememiş sabıkalı duygular başıboş gezinir durur bu şehrin sokaklarında. Yüreklerde gizlenmeye, korunmaya çalışılan şeylerin gözlerde okunmasından korkulur; kafalar öne eğilir ve sahte tavırlar takınılır kimliğimize yabancı olan. Oysa ki sevdası gözlerimizden uzaklaştırılan her şey peşimizdedir hala. Aslında bazı duraklar vardır, önünde biraz beklenilmesi gereken. Sabırsız bir tutum ise alır götürür bedenleri...Yıllarla bedellenecek olguların orada kaldığını ve umulmayan anlarda bir şeyleri her zaman acıtacağını bilmeden yıllar geçer. O gün terk edilen, bugün karış karış aranılan olur ıssız sokaklarda. Bir iz, bir kırıntı, bir renk ya da koku ararız ıskalanmış anılardan. Geri dönüldüğünde yolumuzu bulabilmek için yerlere attığımız leblebi şekerleri de kaybolmuştur artık. Hüznün gümüş renkli ışıltısıyla tamamlanmaya çalışılır tablonun eksik kalan yerleri. Yapacak başka da bir şey kalmamıştır çünkü...

Ne çok gün doğuşu ve batışı kaçırdık istemeden. Alev alev yanan suretinin altında oturup güneşin -yarın yine görüşürüz- diyemedik. Ne çok şarkı hapsoldu yüreğimizin bir türlü dile gelemeyen çekingenliğine. Bir balığın yüzgecinde yol alamadık ya da albatrosların gözünden göremedik okyanusların derin gizemlerini. Yarım kalmışlıkların gizli tapınağında sunduk adaklarımızı gizlice. Söylenmemiş sözlerin ve içimizde tutuklu kalan tavırların verdiği derin sızıyla yaşadık hep mabedimizde. Şimdi, yeni bir yolculuğa doğru yelken açtık gidiyoruz. Yalnızlığımızla sarmalanmış bedenlerimiz, hiç olmadığı kadar yorgun belki bu gece. İçimizdeki denizin çırpınışlarıyla belirlenen rotamızda, bizleri nelerin beklediğinden habersiz yol alıyoruz hiç durmadan yine.

Yaşamak... Keşke demeden ve sahiden yaşamak. Bazen azgın savruluşlar, sığ aldanışlardan daha iyidir.







27.04.13 "Trilye"

İLK ARABAM

Gelir gelmez Sorardım en masum halimle... İşten yorgun argın dönen babama, Bir araba çizer miydi bana? Sevecenliğiyle şöyle bir baka...